Milliyet Gazetesi

 

Dünyanın 2’nci büyük sektörünün ilaç sanayisi olduğunu söyleyen Tonbul, “Paramızı hastalanmadan önce harcayalım, ilaç için vereceğiniz parayı sağlıklı gıda için verelim. Bir gün organik ürünler doktor reçeteleriyle verilmeye başlanırsa toplum değerimizi anlayacak” dedi

Turizmle uğraşırken ani bir kararla toprağa yönelen ve sağlıklı ürün yetiştirmek için Kuşadası Davutlar Yolu’nda 2 bin dönümlük bir çiftlik kuran Gürsel Tonbul, “Bir gün organik ürünler doktor reçeteleriyle verilmeye başlanırsa toplum çok daha iyi anlayacak geleneksel tarımın gereğini” dedi. Organik ürünlerin pahalı olduğu algısının ihtiyaçların yanlış sınıflandırılmasından kaynaklandığını savunan Tonbul, büyükşehirlerde kurulacak organik hallerle fiyatların yarı yarıya düşeceği görüşünde.

Geleneksel Yöntemler
Ailesi ve yakın çevresinin toprakla tanışması için amatör olarak çiftçiliğe başlayan Gürsel Tonbul’un(58) asıl mesleği İngilizce öğretmenliği. Eşinin Kuşadalı olması nedeniyle yerleştiği Kuşadası’nda 5 yıl öğretmenlik yapan Tonbul, sahibi oldukları turizm firmasının işlerinin yoğunlaşması üzerine öğretmenliğe veda etti. Bir süre eşiyle birlikte seyahat acentesi işleten Tonbul, Antalyalı bahçıvan bir aileden gelmesinin de etkisiyle 20 yıl önce tüm işlerini bırakıp kendini toprağa adadı. Tonbul’un kurduğu çiftlik zaman içinde adeta bir masal diyarına dönüşmüş. Yel değirmeninden tarım müzesine, hayvanat bahçesinden zeytinyağı fabrikasına içinde saatlerce gezilebilecek birçok tesis bulunan çiftlikte tarladan hasat edilen ürünün geleneksel yöntemlerle dönüştürülüp paketlenmesine tanıklık edebiliyorsunuz. Çiftlik aynı zamanda organik tarımdaki doğal döngünün de net bir fotoğrafını veriyor.
Ekolojik prensiplerle 18 yıldır bitkisel ve hayvansal üretimin yapıldığı çiftlik sadece bir üretim yeri de değil. Organik tarıma gönül verenlerin yıl boyu ziyaret edip bilgilenme imkânı bulduğu çiftlikte Gürsel Tonbul, öğretmenliğe de doğal tarımı anlatarak devam ediyor. 2 bin dönümlük alanda yaklaşık 100 çalışanıyla birlikte geleneksel yöntemlerle ürün yetiştiren Gürsel Tonbul’la organik tarımı konuştuk:

Organik tarıma nasıl geçtiniz?
İlk 2-3 yıl neyin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Bir yanlış vardı ama ziraatçı olmadığım için bunun farkına varamamıştım. Sonrasında hatanın sentetik gübreler ve zirai ilaç adı altında kullandırılan zehirler olduğunu gördüm. Bir süre sonra da çiftliğimizde bütün zehirleri, sentetik gübreleri yasakladım. Sonra zeytin yetiştirerek zeytinyağı üretimine başladık. Yetiştirdiğimiz sebze ve meyveleri de dinlenme tesisindeki restoranda kullanıyorduk. İnsanlar restoranda yediklerini satın almak isteyince üretim arttı. Şimdi bir evin temel ihtiyaçlarının hemen hemen tümünü üretiyoruz.

Sizin için ne ifade ediyor?
Organik tarım tohumundan ürüne kadar bir sistem içinde izlenebilir ve kontrollü bir alternatif tarım modeli. Kuralların başında da toprak, bitki, hayvan ve insan sağlığına zarar hiçbir girdinin kullanımına izin verilmemesi geliyor. Bu hiçbir ilaç ve gübre kullanılmaz anlamına gelmiyor. Organik içerikli gübre ve ilaçlar üretimde kullanılabiliyor. Organikte temel felsefe her türlü bitkisel ve hayvansal çıktının toprak besinine dönüşmesidir.
Konvansiyonel tarımın amacı ise kâr!
Ben ona konvansiyonel tarım demiyorum. Saldırgan, somuran bir tarım. Kısa zamanda çok ürün alıp toprağı, suyu ve sürdürülebilirliği umursamayan bir tarım çeşidi. Mesela tahıl yatağı olan Konya’da meyve üretimine geçildi. Yeraltı suyu kaynaklarının aşırı kullanımından dolayı Konya havzasında derin çukurlar oluştu. Orada tüketim ihtiyacından fazla bir üretim yapılırken biz bugün saman ithal etmek zorunda kaldık. Gerçek ihtiyacınız kadar üretim ve ihtiyacınız kadar tüketim. Günde 1 kilo elma yiyeceğinize 1 tane organik elma yiyerek gerekli besini alabilirsiniz.

Organik olmayan hasta eder mi?
Üretimde kullanılan inorganik zehirlerin insan sağlığına zarar verdiği de bilinen bir gerçek. Bu zehirler yıkamak veya pişirmekle geçmez. Gıda yoluyla geçtikleri bünyede birikirler ve zaman içinde kanser gibi hastalıklara neden olurlar. Kanserin nedenleri arasında tarım kimyasalları da sayılıyor. Sonuçta vücudumuz da bir filtre ve o filtrenin de bir kapasitesi var.
 

Bu tarımın problemleri neler?
En önemli sorunumuz tedarik zincirindeki halkaların eksikliği. Biz üretiyoruz, büyük kentlerde de tüketiciler var ama ürün nihai tüketiciye ulaşamıyor. Organik ürün hallerinin olmaması, ürünlerin korunacağı depoların bulunmaması ve dağıtım ağının eksikliği en büyük engelimiz. Konvansiyel ürünü işleyen bir endüstri var. Ama organiği işleyen, paketleyen yok.
 

Halk da pahalı olduğu için alamıyor
Biz pahalı satmıyoruz. Bireysel ve parçalı tedarik yapısı fiyatları artırıyor. Mesela mandalina, nar ve salatalığın kilosu buradan 1.5 – 2.5 liraya çıkıyor. Bu fiyatlarla İstanbul’a kadar götürüp teslim ediyoruz. Nakliyat fiyatı, mağazaların kârı ve fireler de eklenince fiyat yükseliyor. Oysa bir organik hal olsa üretici tüm ürününü oraya indirse fiyatlar yarıya düşer.
 

Belli bir gelir grubu alabiliyor
Bence öyle değil. Temel ihtiyaçlarımızı sınıflandırırken doğru hareket etmeliyiz. Organik elmanın tanesini 1 liraya alıyorsunuz. Bir paket bisküvinin de en düşük fiyatı 1 lira. Bir paket bisküvi yerine 1 tane elma alsanız çok daha iyi beslenirsiniz. Bir paket cipse 2.5-3 lira vereceğinize çocuğunuza 2-3 elma alabilirsiniz. Ve çocuğunuz gerçekten beslenir. Bu gözle bakarsanız organik ürün pahalı değil bence. İnsanlar kredi alıyor mutfak seramiklerini değiştiriyor ama o borcu ödeyeceğim diye gıdadan kesip buzdolabını boş bırakıyor. Gıda bütçelerde en alt sırada ama bütün yaşam enerjimizin kaynağı gıda.
İhtiyaçları reklamlar dizayn ediyor
Aslında dünyada en büyük sektör gıda. Ama 2’nci büyük sektör de ilaç. Ben ‘Paramızı hastalanmadan önce harcayalım, ilaç için vereceğiniz parayı sağlıklı gıda için verelim’ diyorum. Bir gün organik ürünler doktor reçeteleriyle verilmeye başlanırsa toplum çok daha iyi anlayacak geleneksel tarımın gereğini.
Para kazanıyor musunuz?
Ben para kazanmıyorum ama inandığım bir işi yapıyorum. Yaptığım iş kendime saygı duymamı sağlıyor. Burada kadının aklı, bilgisi ve yüreği yeni nesile geçiyor. Eski kadınlardan öğrendiğimiz üretim metotlarını kullanıyor ve öğretiyoruz. Mesela burada çalışan yaşlı bir bilge kadın incir sızması üretimini öğretti bize. Bu aslında yerel bir koca karı ilacıymış. Gelişemeyen, büyüme sıkıntısı yaşayan çocuklara çiğ bademle verilirmiş. Şu anda da bu ürünü en çok tüketenler maalesef bağışıklık problemi yaşayan kanser hastaları.
Sizi kim denetliyor?
‘Bio-inspecta’ adlı kuruluş denetliyor.
 

Küresel ısınma sizi etkiledi mi?
Küresel ısınma denilen lanet, açık tarım yapmak konusunda bizi zorluyor. Don veya sel gibi bir mevsim anormalisi bir tarla ürünü yok ediyor. Biz ısınmanın etkisini 8-10 yıldır hissetmeye başladık ama son 3-4 yıldır daha şiddetlendi. Yazın tarla domatesi, salatalık, taze fasulye, patlıcan, biber, bamya ve börülce yetiştirirken sıkıntı yaşıyoruz. Ürün aşırı sıcakların etkisiyle yanıyor. Dolayısıyla biz de günlük ürün yetiştiriyoruz.
 

Ürünler nereye satılıyor?
Çiftlikte yetişen ürünler Buğday Derneği’nin Bakırköy, Şişli, Kartal, Beylikdüzü’ndeki organik pazarlarında satılıyor. Yine bir firma kanalıyla Carrefour’un bazı mağazalarına ürünler gidiyor. Ayrıca Ekobahçe, Viteminera adlı mağazalara da çiftlikten ürün gönderiyor. Bazı özel anaokulları, restoranlar ve büyük oteller de çiftliğin direk müşterisi. Çiftlikte her perşembe kamyon doluyor ve İstanbul’a doğru yola çıkıyor. Kargoyla ürün alanlar da var.
Ürünleri ‘Yerlim’ markasıyla satılan çiftlikte yok yok. Mevsimine göre erik, kayısı, şeftali, üzüm, portakal, greyfurt, mandalina, limon, nar, ayva, kiraz, incir, franbuaz, domates, patlıcan, yeşil biber, kabak, salatalık, pancar, beyaz lahana, kırmızı lahana, brokoli, marul, ıspanak, kereviz, turp, zeytin, ceviz, badem ve üzümün yetiştirildiği çiftlikte bu ürünlerden elde edilen, zeytin yağı, şarap, reçel, marmelat, komposto, salça, sirke, baharat gibi mamullerin de satışı yapılıyor.
 

Geleneksel nar ekşisi nasıl yapılır?
Dalından koparılan bir nar 500 metre uzaklıkta kadınlar tarafından ayıklanıp çuvalda eziliyor. Elde edilen organik nar suyu kazanlarda kaynatılıp nar ekşisine dönüşürken, kurutulan çekirdeklerden de yağ elde ediliyor. Nar kabukları ise bir sonraki ürüne besin olması için kompost çukuruna atılıp gübreye dönüştürülüyor.


Organik tarım yüzde 116 arttı
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın verileri organik tarım üretiminde ciddi bir artış yaşandığını ortaya koyuyor. 2010 yılında 1 milyon 343 bin ton olan organik üretim 2011 yılında 2 milyon 905 bin tona ulaştı ve önceki yıla oranla yüzde 116 artış sağlandı. Organik tarım yapılan toplam alan 2002 yılında 90 bin hektar iken, 2011 yılında 615 bin hektara çıktı. Aynı dönemde organik tarımla uğraşan çiftçi sayısı
12 bindi geçtiğimiz yıl bu sayı 42 bine yükseldi. Toplam organik tarım alanları içinde 2011 yılı verilerine göre Doğu Anadolu Bölgesi birinci sırada, Ege Bölgesi ikinci sırada, Güneydoğu Anadolu Bölgesi de üçüncü sırada yer alıyor.
Organik ürünlerde 190 bin tonla meyve üretimi ilk sırayı alırken, buğday 92 bin tonla ikinci sırada, sebze üretimi 29 bin tonla üçüncü sırada yer aldı. İhracatta ilk sırayı zeytin alırken, ikinci sırada elma ve üçüncü sırada pamuk yer alıyor. Ülke genelinde 2011 yılında 15 milyon 500 bin dolarlık organik tarım ürünü ihracatı yapıldı. Organik tarımın gelişmesi için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da 2005 yılından bu yana çiftçiyi destekliyor. Bu kapsamda 2011 yılında organik tarım yapan 24 bin çiftçiye 60 milyon 580 bin lira destek ödemesi yapıldı. 2012 yılında da organik tarım yapan 28 bin çiftçiye 67 milyon 280 milyon lira destek ödemesi yapıldı.